İlk Kurşun’un 105. yılı: Yarım asır önce heykeli dikildi… İlk kez yayınlanan belgelerle bir yurtsever: Hasan Tahsin… Yastığının altında hangi kitap vardı

İzmir Gazeteciler Cemiyeti öncülüğünde 1972 yılında başlatılan Hasan Tahsin Anıtı Yaptırma Kampanyası, o güne değin hakkında çok az bilgiye sahip olunan ve ismi sadece 15 Mayıslarda anılan ve yaygın olarak bilinen adıyla Hasan Tahsin’i, mütareke döneminde İzmir’de yaptıklarını, 15 Mayıs 1919 da İzmir de işgalci Yunan birliklerine karşı sıktığı ilk kurşun, günümüze kadar devam eden bazı tartışmaların başlamasına neden oldu. Şehit olmasının üzerinden yüzyıl bugün itibariye ise İzmir’in ve Kurtuluş savaşımızın simgesi İlk Kurşun heykelinin yapılışının üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen bu tartışmalar hala devam ediyor. Çünkü bu tartışmaların başladığı o yıllara kadar Hasan Tahsin hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktaydı. Bu tartışmaların başladığı o günlerde gerçek ismi Osman Nevres Recep olan Hasan Tahsin’in soluk bir iki fotoğrafı, kulaktan dolma bir yaşam öyküsü ile Hamza Osman Erkan’ın, Cemal Kutay’ın duygusal yanı çok ağır basan ve büyük yanlışlıklarla dolu ve bugüne kadar devam eden yanlış bilgilenmelere yol açan makaleleri vardı.

Tarihçilerimiz, yazarlarımız ve o yıllarda tartışmaya katılan taraflar Hasan Tahsin’i Yunan birliğinin önüne Pasaport ya da Gümrük’te mi, yoksa Konak Meydanı’nda mı çıkaracaklarına henüz karar verememişlerdi. Silah olarak, bomba, tüfek ve tabancadan hangisini kullanması gerektiğin konusunda da aynı kararsızlık içindeydiler. Bu tartışmalara taraf olan bazı kişiler Hasan Tahsin’i bir İtalyan ve Yunan ajanı olarak gösteriyorlardı. Onları bu tür düşünceye iten neden ise işgal günü Hasan Tahsin’in tabancasından çıkan kurşunların yüzlerce sivil ve masum insanın hayatını kaybetmesine neden olmasıydı. Hatta o günlerde yapılan ve günümüzde hala yapılan tartışmalarda böyle bir insanın yaşamadığı bile dile getiriliyor; düşle gerçek ve Osman Nevres’le Hasan Tahsin arasındaki ayrım netleştirilemiyordu.

FİKİR AYRILIKLARININ NEDENLERİ

Yine çok açıkça ifade edilmemesine rağmen bugünde devam eden bu fikir ayrılıklarının oluşmasında bazı nedenler vardı. Bunlardan birincisi; 15 Eylül 1914 tarihinde Romanya’nın başkenti Bükreş’te Charles Roden ve Noel Buxton kardeşlere suikast girişiminde bulununcaya kadar ateşli bir İttihat ve Terakki yanlısı olan ve Teşkilat-Mahsusa’nın ilk kadrolarında önemli görevler üstlenen Hasan Tahsin’in, 1916 yılına kadar hapis yattığı Romanya’daki hapishaneden kurtulduktan sonra acımasız bir Enver ve Talat Paşa düşmanı kesilmesiydi. İkinci olarak da 1918 yılının başlarında yine özel bir görevle geldiği İzmir’de yayımladığı Hukuk-u Beşer ile Sulh ve Selamet gazetelerinde çoğu kendinse ait olan bazı baş makalelerde “sosyalist” olduğunu söylemesi ya da ima etmesiydi. Ayrıca bu düşüncede olanlar müstakil bir anıt yerine işgal günü hayatını kaybedenleri ifade eden anonim bir heykelin dikilmesini istiyorlardı.

Karşıt görüşte olanlar, zaman zaman kırıcı olmaktan çekinmezken, Hasan Tahsin’in ilk kurşunu attığını savunanlar daha ağırbaşlı davranmışlar, bir takım önemli ve ciddi kanıtlarla kamuoyu önüne çıkmaya ve onları kendi yanlarına almaya çalışmışlardır.

HEYKELİN ARKA PLANI: HRİSOSTOMOS’A KARŞI HASAN TAHSİN

İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin İzmir ve ülke çapında düzenlediği ve büyük ses getiren kampanyalar ve etkinliklerde toplanan paralarla mimarlığını Harbi Hotan’ın, heykeltraşlığını ise Turgut Pura’nın üstendiği Hasan Tahsin Heykelinin yapımına 1973 yılında başlandı. Anıtın isminin tespit edilmesi konusunda tartışmaların devam ettiği günlerde 15 Mayıs 1919 da, İzmir’in işgal edildiği gün hayatını kaybeden bazı kişilerinde isimlerinin yazılmasına karar verildi.

Heykelin yapım masraflarını karşılamak için İzmir’de moda gösterileri ve spor müsabakaları düzenlendi. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığının düzenlediği bu kampanyalar kamuoyu tarafından yakından takip edildi. Bu kampanyaların kamuoyu tarafından yakından takip edilmesinin bir diğer sebebi de Kıbrıs’taki gelişmeler sonrasında Türk –Yunan İlişkilerinde artan gerginlik ve Yunanlıların işgal süresince İzmir’de metropolitlik yapan Hırisostomos’un heykelini Selanik ve Atina’daki bazı yerleşim yerlerine dikmeleriydi.

(İlk Kurşun heykelinin açılış davetiyesi)

Yapımı 1973 yılı sonunda tamamlanan İlk kurşun heykeli bundan tam elli yıl önce bugün 15 Mayıs 1974 yılında Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün katılımı ve büyük bir törenle açıldı. İlk kurşun heykelinin açılmasından sonrada talihsizliklerden kurtulamayan Hasan Tahsin bugün dahi bazı yayınlarda işgalci Yunan kuvvetlerine karşı attığı ilk kurşundan dolayı savaş suçlusu gibi yazılmakta ve işgal günü İzmir’inde yaşanan olayların sorumlusu olarak gösterilmektedir.

HASAN TAHSİN’İN HİKAYESİ

Ölümünden tam 105 yıl sonra dahi hala aynı kötü yazgının kurbanı olmaktan kurtulamayan Hasan Tahsin ya da gerçek ismiyle Osman Nevres Recep 1888 yılında Selanik’te dünyaya geldi. Babasının ismi Recep, annesinin ise Rabia’dır. Rabia Hanım Recep Bey’in ikici eşidir. Recep Bey’in ikici evliliğinden Osman Nevres’le birlikte Binnaz ve Melek isminde iki çocuğu dünyaya gelmiştir. Recep Bey’in ilk evliliğinden ise Mehmet Recep isminde bir oğlu daha bulunmaktadır.

Osman Nevres ilköğrenimine Mustafa Kemal’inde okuduğu Şemsi Efendi okulunda başladı. Daha sonrasında ise okul müdürünün ünlü İttihatçı Cavid Bey’in olduğu Fevziye Mektebine gönderildi. Ailesinin İstanbul’a taşınması sonrasında eğitimin geri kalan kısmını burada tamamladı. Osman Nevres Fevziye Mektebinden tanıştığı Cavid Bey’in aracılığıyla İttihat ve Terakki’ye bu yıllarda katıldı.

PARİS’TE SOSYALİZMLE TANIŞTI

İkinci Meşrutiyetin ilanından kısa bir süre sonrada bir grup öğrenciyle beraber üniversite eğitimi için Dr. Nazım Bey tarafından Fransa’ya gönderildi. Osman Nevres Paris’te Sorbonne’da siyaset ve sosyal bilimler bölümüne yazıldı. Fransa’da bulunduğu yıllarda Paris’in çok renkli ve entelektüel ortamından etkilendi. Aynı dönemde eğitim alan birçok Türk öğrencisi gibi Osman Nevres’te sosyalizmle bu dönemde tanıştı. Fransa’da bulunduğu süre düşünce yapısını ve dünya görüşünü çok etkiledi.

Hasan Tahsin’in Fransa’daki eğitimini bitirip bitirmediğini kesin olarak tespit edememekle birlikte Osmanlı istihbaratı kadrosuna bu yıllarda katıldığını ve eğitimi sırasında bu kimliği doğrultusunda haber alma, İttihatçı muhaliflerin takip edilmesi ve Avrupa kamuoyunu etkilemek için dönemin bazı tanınmış gazete yazarlarını etkileme ve Türk tarafının tezlerini anlatma görevlerini aldığını bilmekteyiz. Bu görevi doğrultusunda Osman Nevres eğitimi sırasında tüm Avrupa ülkelerini dolaşmıştır. Osman Nevres’in bu dönemdeki en yakın çalışma arkadaşları ise kendisi gibi Fransa’da eğitim amacıyla bulunan ve en azından bu yıllarda Osmanlı istihbaratı adına çalıştığını bildiğimiz. Dr.Mazlum Boysan ve Ertuğrul Baykal’dı.

Balkan Savaşlarının bittiği tarihe kadar Avrupa’da bulunan Osman Nevres, Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurulmasından sonra İstanbul’a geldi. Osman Nevres’in Buxton kardeşleri takip etme görevini aldığı zamana kadar İstanbul’da olduğunu biliyoruz.

GERÇEK HASAN TAHSİN KİMDİ

Osman Nevres’in kendisi gibi Teşkilat-ı Mahsusa kadrosu içinde yer alan ve ismini 15 Mayısta 1919 da ölümsüzleştirdiği ve daha çok Silahçı Tahsin olarak bilinen Hasan Tahsin ise 1883 yılında İstanbul’da doğdu. Babası istihkâm Binbaşı Mehmet Bey gibi askerlik mesleğini seçen Hasan Tahsin, Harp Okulu’ndan Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşıdır. İlk görev yeri Van olan Hasan Tahsin daha sonra Kuleli Askeri Lisesi’ne öğretmen olarak atandı.31 Mart Olayı’nı bastıran Hareket Ordusu’nda görev alan Hasan Tahsin daha sonrasında askerlik görevinden ayrıldı. Basın hayatına atılarak kısa ve uzun ömürlü gazeteler çıkardı.

Teşkilatı- ı Mahsusa 1913 yılının sonunda Bulgaristan’da kendisine verilen görevi yerine getirmeyip görev yerini izinsiz terk ettiği için yine Teşkilat-ı Mahsusa tarafından cezalandırılan Hasan Tahsin’in kimliğini yeni bir görevde kullanması için Osman Nevres’e verdi.

İSTİHBARATÇI KİMLİĞİYLE BALKANLARDA

Teşkilat- ı Mahsusa kadrolarında aktif olarak görev alan almaya başlayan Osman Nevers’in ya da artık kullanmaya başladığı kimliğiyle Hasan Tahsin’in yeni görevi kuruluşunu takip eden dönem içinde Osmanlı aleyhtarı çalışmalarıyla tanınan Balkan Komitesi’nin önde gelen iki üyesinin 1914 yılının Ağustos ayında Balkanlara düzenlemiş oldukları geziyi yakından takip etmekti.

1903 yılında İngiltere’de kurulan Balkan Komitesi kuruluşunu takip eden dönem içersinde dönemin İngiliz Hükümetlerinin politikalarının tespit edilmesinde önemli rol oynayan sivil bir baskı grubuydu. İngiliz Dışişleri Bakanlığı ve istihbarat servislerince finanse edilen ve İngiliz Hükümetlerinin Balkan politikaları doğrultusunda çalışmalarda bulunan ve yaptığı çalışmalarla bölgeye ilişkin hükümet politikalarının tespit edilmesinde önemli bir rol oynayan Balkan Komitesi, Avrupa ve özellikle Balkanlarda konuya ilişkin kamuoyu oluşturmayı kendisine amaç edinmişti. Balkan Komitesiyle eş değerde anılan Charles Roden ve Noel Buxton kardeşlerin Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından hemen sonra İngiliz hükümetinden aldıkları emir doğrultusunda İngiliz Politikalarını anlatmak ve henüz savaşın ilk aylarında tarafsızlığını koruyan bazı Balkan ülkelerini kendi yanlarına çekme doğrultusunda bölgeye düzenledikleri geniş kapsamlı siyasi gezi Osmanlı yönetimi tarafından yakından ve kaygıyla takip edilmeye başlandı.

Buxton kardeşler Balkanlara düzenledikleri gezinin ilk ayağı olan Bulgaristan’da büyük bir ilgiyle karşılandılar. Gezinin ikinci belki de en önemli durağı olan Romanya ise savaşın ilk aylarında her iki blok içinde çok önemliydi. Çünkü Romanya Osmanlı İmparatorluğu ve Almanya öncülüğündeki İttifak ülkelerinin tam ortasında kalıyordu. Bu da Almanya’dan Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanan ortak sınırı zor durumda bırakıyordu. Romanya’nın savaşın ilk aylarındaki bu önemli stratejik konumundan İngiltere’de yaralanmak istiyordu. Buxton kardeşlerin amacı Kral Carol yönetimdeki Romanya’yı ya İngiltere’nin yanında savaşa sokmak ya da tarafsızlığını devam ettirmeye yönelikti.

Osmanlı İmparatorluğu ile Romanya arasında İttifak görüşmelerinin devam ettiği ve hatta bu doğrultuda Talat Paşa’nın Romanya’yı ziyaret ettiği ve bu ziyaretin sonuçlarının beklendiği bir dönemde Buxton kardeşlerin bölgeye düzenlediği gezi bölgedeki Osmanlı diplomatik temsilcilikleri ve İttihatçılarla birlikte Bulgaristan ve Romanya’da çok güçlü bir örgütlenmeye sahip olan Teşkilat-ı Mahsusa tarafından yakından takip edilmeye başlandı.

Buxton kardeşleri takip etme görevi verilerek Bulgaristan’a gönderilen Osman Nevres ya da yeni kimliğiyle Hasan Tahsin o yıllarda Teşkilat-ı Mahsusa’yla yakın ilişki içinde olan Tasvir-i Efkâr gazetesinin muhabiri olarak Bulgaristan’a gönderildi. Hasan Tahsin’in Bulgaristan gönderilmesi ve Sofya’daki otele yerleştirme görevi ise arkadaşı olan ve Hasan Tahsin’in gerçek kimliğini ve görevini bilmeyen Celal Bey’e verildi. Celal Bey Hasan Tahsin’i önce Sofya’daki Makedonya Oteli’ne daha sonra da Hasan Tahsin’in isteğiyle Buxton kardeşlerin kaldığı Bulgaria Oteli’ne yerleştirdi

TETİK NEREDE ÇEKİLECEK
Hasan Tahsin Buxton kardeşlere suikastı Sofya’da Balkan Komitesi şerefine verilen bir konserde gerçekleştirecekti. Ancak çok kalabalık olan konser salonuna giremeyen Hasan Tahsin bu ilk suikast girişiminde başarılı olamadı Suikast girişiminin Bulgaristan’da yapılmamasının bir diğer sebebi de Bulgar ceza yasalarına göre suikast girişimine katılanlara verilen idam cezasıydı.

Buxton kardeşlerin peşini bırakmayan Hasan Tahsin Buxton kardeşlerin Bulgaristan’ı terk etmesi sonrasında aynı trenle Romanya’nın başkenti Bükreş’e geldi. Buxton kardeşlerin yerleştiği Athena Palace Oteli’ne ve onların yerleştiği odanın yan tarafına yerleşti. Bükreş’te Buxton kardeşlerin tüm görüşmelerini çok yakından takip etti.

(Hasan Tahsin’in Athena Palace oteline giriş belgesi)

Hasan Tahsin Buxton kardeşlere karşı suikast için uygun zamanı Kral Carol’un cenaze törenine gitmek için 15 Ekim 1914 sabahı Athena Palace Oteli’nden yanlarında eski Bulgaristan Başbakanı Geşof’un oğluyla birlikte ayrıldıktan kısa bir süre sonra bulur.

(Hasan Tahsin’in Buxton kardeşlere suikast girişimini yaptığı yer)

Kalabalığın arasından sıyrılan Hasan Tahsin at arabasında bulunan gurubun üzerine yedi milimetrelik bir tabancayla ateş eder.

(Hasan Tahsin’in şehit edilmeden önce kullandığı silahları)

Bükreş’in merkezinde Athene Palace Oteli’nin hemen yanı başında gerçekleşen bu suikast girişiminden Charles Buxton göğsünden, kardeşi Noel Buxton ise çene kemiğinden yaralı olarak kurtulur. Buxton kardeşlere olay yerinde yapılan ilk müdahaleden sonra Elisabetha Hastanesine kaldırıldı. Suikast girişiminde bulunan Hasan Tahsin kalabalık içinde fazla uzaklaşamadan bir polis memuru tarafından yakalandı.

(Rumen polisi tarafından yapılan sorgulama tutanağının ilk sayfası)

‘TÜRKLER CEZALANDIRDI’
Avrupa basınında geniş bir şekilde yer bulan bu suikast girişimini yabancı basın ve özellikle de Romen basını Osmanlı istihbarat servisinin bir operasyonu olarak değerlendirdi. Yabancı basın Türklerin Balkan komitesini iki üyesinin iki Balkan savaşına sebep olmasından dolayı cezalandırıldığını yazdı.

Yabancı basın Buxton kardeşler düzenlenen suikast girişiminin 1914 yılında gerçekleştirilen iki büyük suikast girişimiyle benzerliğine dikkat çekerek Hasan Tahsin’in Birinci dünya Savaşı’nın patlak vermesine yol açan Saraybosna’ da ki suikast girişimini gerçekleştiren Gavrilo Princip ve yine 1914 yılının temmuz ayında ünlü Fransız sosyalist Jean Jaures’e suikast girişimde bulunan Raoul Villian’ın girişimden etkilendiğini yazdı.

DEŞİFRE OLMADI
Olaydan hemen sonra tutuklanan Hasan Tahsin, Romen polisinin tüm soruşturmasına rağmen gerçek kimliğini söylemedi Suikastı kendi inisiyatifiyle ve hiçbir kuruma bağlı olmadan gerçekleştirdiğini söyledi. Sorgulamalarda yanıltıcı bilgiler verdi. Bu doğrultuda yargılama sürecinde Romen yetkililerin Avrupa’nın tüm başkentlerinde ve İstanbul’da Hasan Tahsin ‘in gerçek kimliğini öğrenmek için yaptıkları araştırmadan da sonuç alamadılar.

(Hasan Tahsin’in suikast girşiminden sonra Rumen polisi tarafından çekilen fotoğrafı)

Uzun süren bir yargılama süreci sonrasında Osman Nevres gerçek kimliği deşifre olmadan Hasan Tahsin kimliğiyle yargılanarak 1915 yılında beş sene hapis cezasına çarptırıldı. Yargılamayı yapan mahkeme suikast girişimini kişisel bir eylem olarak değerlendirdi.

‘AYDINLANMIŞ BİR MİLLİYETÇİ’
Bugün ulaşılan yeni belgeler Türk kurtuluş savaşının simgesi ‘İlk Kurşun’un arkasındaki yurtseverliğini bir kez daha ortaya koymaktadır. Romanya’daki suikast girişimi sonrasında yeni ulaşılan mahkeme kayıtlarında kendisini “aydınlanmış bir milliyetçi olarak tanımlayan “Hasan Tahsin savunmasında şunları da söylüyordu:

“Küçüklüğümden beri Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihini okumak ve araştırmak için içimde büyük bir duygu beslemiştim. Bu yiğit ve onurlu halkın tarihi ben de milliyetçilik ve hayranlık duygusu uyandırmıştır. Yastığımın altındaki kitap, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihiydi.“

Yine mahkeme kararının açıklanmasından sonra mahkeme heyetine yönelik olarak ise şunları söylemiştir: “Yaşasın Türkiye! Yüzbinlerce vatandaşım vatan için hayatlarını fedaya hazırdır.”

Hapishanede bulunduğu sırada aile üyelerine gönderdiği bir mektupta da şunları yazacaktı: “Yine Türkiye yaşasın, ben dostsuz, arkadaşsız bile Türkiye’yi severim. Onun için en ağır ve tehlikeli mevkilerde vazifemi ifaya hazırım. Buna vaziyetim şahittir”

BÜKREŞ’TEN ‘İLK KURŞUN’A
Türk Ordusu’nun 1916 yılında Romanya’nın başkenti Bükreş’e girmesiyle birlikte serbest bırakılan Hasan Tahsin buradan İsviçre’ye geçti. 1918 yılına kadar burada kalan Hasan Tahsin burada bulunduğu süre içerisinde de yine Teşkilat-ı Mahsusa adına çalışmalarda bulundu.

1918 yılı başında yine özel bir görevle geldiği İzmir’de kartvizitlerini Hasan Tahsin Buxton olarak bastıran Osman Nevres Mondros mütarekesinin imzalamamsından hemen sonra çıkardığı Hukuk- Beşer ve Sulh ve Selamet gazetesindeki imzasız makaleleriyle kamuoyunu olası bir işgal karşısında aydınlatmaya çalıştı.

15 Mayıs 1919 da İzmir çıkan Yunana birliklerine karşı ilk kurşunu sıkarak hayatını kaybeden Hasan Tahsin Türk bağımsızlık savaşının simgesi olmuştur.

“BEN DOSTSUZ, ARKADAŞSIZ BİLE TÜRKİYE’Yİ SEVERİM”

Hasan Tahsin, Romanya’daki suikast girişimi sonrasında aile üyelerine gönderdiği mektupta suikast eyleminden sonra Osmanlı vatandaşları tarafından tebrik edildiğini anlatıyor:

Fî 8 21 Teşrin-i Evvel 1915

Bükreş Hapishanesi

Adresim: (Latince Olarak)

Bükreş Romanya

Naim Efendi,

Gazetelerden olanı biteni öğrendik. Fazla söze mahal yok. Hemşireleri teselliden, teşci¢ den başka bir şey düşünme. Ben akıbete metanet ve itidal ile intizar ediyorum. Cinayet mahkemesi hüküm ve kararını temyiz ettim. Şimdiye kadar yüzlerce kart, mektupla kadın, erkek beni teselli ve teşci ediyorlar. Hamdolsun vatandaşlarımızdan bir tek kelime-i tatyib ve meveddet gelmedi, işidilmedi. Yeis yok. Yine Türkiye yaşasın, ben dostsuz, arkadaşsız bile Türkiye’yi severim. Onun için en ağır ve tehlikeli mevkilerde vazifemi ifaya hazırım. Buna vaziyetim şahittir.

Kitaplarımdan on beş-yirmi cildi bir paket yap, adresime gönder. Bir aya kadar ihtimal başka hapishaneye nakledeceğimden vakit kaybetmeden bu ricamı is¢af etmelisin. Türk gazetelerini bir seneden beri göremedim. Rufekaya âtideki adresle bana İstanbul gazetelerinden kabil oldukça gönderdikleri halde beni pek memnun edeceklerini söyle. Gazetelerin iç tarafına (Recep Beye mahsustur kelimesini ilave etmelisiniz)

Hemşirelerin gözlerinden öperim. Cümleye selam.

İmza

(Recep)

“AY YILDIZLI HİLAFET BAYRAĞIYLA SAHRALARI KAT EDECEK…”

Hasan Tahsin, Romanya’daki hapishane günlerinde kız kardeşine yazdığı mektupta 1. Dünya Savaşı’nın gidişatına dair değerlendirmeler yaparak İngiliz ve Rus emperyalizme karşı yapılması gerektiğini düşündüğü eylemleri de yazıyor:

Turan yaylasındaki bu mukaddes cereyan şimalden Türkistan, Buhara ve Hive’ye Cenup şarkından Hindistan’a kadar kol salarsa Asya’da İngiliz-Rus nüfûzu şiddetle sarsılacak. Şarkın uyanması bulunduğu mevkii idrak ile esaretten istiklale döner bir hatvesi olan bu mukaddes hareket bizce en mühim bir fırka-i siyasiye gibi telakki olunmalı Bunun intizam ve kuvvetle intişarına çalışmalı. Hatta icabında Acem ve Afganîleri teşci¢ için küçük bir kuvve-i askeriyeyi her türlü mevata rağmen Hindistan üzerine sevk etmeliyiz. Aylı yıldızlı Hilafet bayrağıyla sahraları kat edecek Osmanlı kuvve-i seyyaresi bir çığ gibi, rast geldiği kuvvetleri, kabileleri milyonlarca insanı beraberinde sürükleyecek, Hindistan hududuna müthiş bir kuvvetle dayanacak. Orada başlayacak dahili ve büyük ihtilâle bir ruh ve ümid verecek İngiliz nüfuzunun katiyen sükutuna ehemmiyetli bir amil teşkil edecek.

Ahmet Mehmetefendioğlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Pendik Escort
avcılar escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
istanbul escort
istanbul escort
bahçeşehir escort
bakırköy escort
şirinevler escort
şişli escort
esenyurt escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
beylikdüzü escort
taksim escort
bakırköy escort
bonus hunt
betmarlo
egt oyna
pragmatic slot oyunları
barn festival
dog house megaways
betibom
sweet bonanza
tombala oyna
aresbet
wild west gold oyna
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
diyarbet
markaj giriş
sweet bonanza
sugar rush
diyarbet
diyarbet
diyarbet
gates of olympus oyna
big bass bonanza oyna
trwin
diyarbet
diyarbet
casipol
casipol
casipol
betingo
egt oyna
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
casipol
aviator oyna
aviator giriş
tombala
kartal escort
Taksim escort